GÜL BAHÇESİNDE DÖRTYÜZ YIL
Süryani manastırlarının birinde bir rahip odasına kapanmış, dini bir kitap okuyordu. Okurken şöyle bir cümleyle karşılaştı: “Allah’ın yanında bin yıllık bir zaman bir yıl kadardır. Bizim için çok uzun olan zamanlar Allah’ın nezdinde çok kısadır.”
Rahip durdu, kitabı bıraktı ve düşünmeye başladı. Bu cümle aklına yatmadı. Bin yıllık bir zaman nasıl bir yıl kadar olabilirdi? Şüpheye düştü. Kalktı, kitabı kapadı, odasından çıktı ve manastırın avlusuna geldi.
Güneşli bir yaz günüydü. Rahip bu konuyu düşünmek için manastırın bahçesine doğru yürüdü. Bahçede çok güzel gül ağaçları vardı, birinin altına oturdu ve düşünmeye başladı.
Birden bir bülbülün çok güzel bir sesle ötmeye başladığını duydu. Bülbül o kadar güzel ötüyordu ki rahip kendinden geçti; zihnindeki düşünceler silindi ve gül ağacının yanına uzandı. Sonra tatlı bir uykuya daldı.
Rahip uyandığında güneş batmak üzereydi. Telaşla kalkan Rahip manastırdakilerin kendisini merak edeceklerinden endişelenerek hemen manastıra doğru koşmaya başladı. Kapının önüne geldi ama kapı kapanmıştı. Kapıyı çaldı, bir müddet sonra bir görevli geldi ve kapıyı açmadan “Kimsin sen?” diye seslendi.
Rahip sinirlendi, ”Yahu kim olacağım? Aç şu kapıyı, hem sen de kimsin? Ben seni tanımıyorum” dedi.
Görevli bu rahibi tanımıyordu; bu nedenle gitti bir Rahibi çağırdı. Gelen rahip de kapının önünde duran rahibi tanımıyordu. Ve gelen rahip sordu, “Siz de kimsiniz?”
Bizim Rahip daha da sinirlendi; “Kardeşim, ben bu manastırın rahibiyim. Bahçede uyuyakalmışım. Döndüğümde de kapıyı kapanmış buldum. Ve beni tanımayan sizlerle karşılaştım. Burada neler oluyor? Sizler de kimsiniz?” diye haykırdı.
Bu bağırtılara rağmen kapıyı gene açmadılar ve gidip durumu manastırın Başrahibine anlattılar: ”Bir rahip gelmiş, manastırın rahibiyim diyor, kapıyı açmamızı istiyor” dediler.
Başrahip geldi yukarıdan Rahip’e baktı: “Kimsin sen?” diye sordu.
Rahip bu kez sakin ve umutsuz bir şekilde aynı şeyleri manastırın Başrahibine anlattı: “Odamda kitap okuyordum. Kitapta Rabbin yanında bin yıl bir yıl gibidir diye yazıyordu. Bu nasıl olur diye düşünmek için öğleyin bahçeye çıktım. Bir bülbül ötüşüyle uyumuşum. Uyandığımda akşam olmuştu. Ben de manastıra geri döndüm. Ve karşıma çıkan sizleri de tanımıyorum. Burada neler oldu? Arkadaşlarım nereye gitti?” dedi.
Manastırın Başrahibi durumu anlamıştı ve kapıyı açmaları için emir verdi.
Kapı açıldı. Manastırın Başrahibi ve Rahip beraberce Başrahibin odasına çıktılar. “Sizin zamanınızda manastırın Başrahibi kimdi?” diye sordu Başrahip.
Az sonra manastırın kütüğünü getirdiler. Ve rahipler kütüğü geriye doğru incelemeye başladılar. Bir şey arıyorlardı.
Nihayet 400 yıl öncesinde aradıkları şeyi bulabildiler. Şöyle yazıyordu: “Manastırımızın rahiplerinden falan rahip filan zamanında öğleyin manastırdan ayrıldı ve bir daha geri dönmedi, kayboldu.”
Manastırın Başrahibi Rahip’e döndü ve şöyle dedi; “Sen o kitaptaki sözden şüphe ettiğin için bu olay başına gelmiş. Aradan 400 yıl geçmiş. Allah’ın işine akıl sır ermez. Sen bir daha imanından şüphe etme.
Rahip, öğlenden akşama kadar uyumasının 400 yıl sürdüğünü anladı. Ona bir oda verdiler ve yaşamına 400 yıl aradan sonra devam etti. Bir daha da Allah’ın işleri üzerine düşünüp de şüphe etmedi.
İshak TANOĞLU